Ekofeminizm ya da Ekolojik Feminizm
Ekofeminizim nedir?
Ekofeminizm ya da ekolojik feminizm, nükleer silahların yayılmasını önleme hareketi ve çevresel aktivizmle beraber 1970’lerde ortaya çıkan bir kavramdır. Çevreye verilen zararı kadın sömürüsü ve kadınların güçlenmesi ekseninde teori ve pratiğe döken ekofeminizm, tüm canlıların birbiriyle ilişkili olduğunu savunur; dünyaya verilen zarar, gezegenin sömürüsü ile cinsiyetçi sömürü arasındaki sağlam bağların altını çizer.
Nasıl ortaya çıkmıştır?
1972 yılında Françoise D’Eaubonne Paris’te “Ekoloji-Feminizm Merkezi”ni kurdu ve 1974’te ekofeminizm terimini ortaya attı. 1979’da ABD’de Three Mile Island nükleer santralinin neredeyse “tam erime” kazasının da tetikleyicileri arasında olduğu ilk ekofeminist konferans 1980’de gerçekleşti. Bu konferansta çevresel yıkımın ve nükleer imha tehdidinin kadınları ezen aynı “eril” zihniyetle desteklendiği konuşuldu; çevre hareketine kadın hareketi de eklemlendi.
O zamandan bu yana ekofeminizm gelişti, değişti ve kendi içinde başka yaklaşımlar geliştirdi. Liberal ekofeminizm, kültürel ekofeminizm, sosyalist ekofeminizm, queer ekofeminizm ve vegan ekofeminizm bunlardan bazıları.
Ekofeminizmden bahsetmek istememizin en büyük sebebine gelelim.
Kadınlar iklim krizinden daha çok etkileniyor.
Tarım, gıda güvenliği, biyolojik çeşitlilik ve ekosistemler, su kaynakları, insan sağlığı, göçler, enerji, ulaştırma ve sanayi gibi sayısız alanda iklim değişikliğinin zararları günbegün daha fazla hissedilirken bu olumsuz etkilerin kadınları erkeklerden daha çok etkilediği raporlanıyor. Bunun sebepleri arasında dünyadaki yoksulların çoğunluğunu oluşturmaları ve iklim krizi ile tehdit edilen doğal kaynaklara bağımlı hayatlar süren kadınların fazlalığı sıralanıyor. Kaynaklara ve karar alma süreçlerine de eşit olmayan erişimleri sayesinde, özellikle kırsal ve uzak bölgelerdeki kadınlar iklim değişikliğinden daha fazla etkileniyor.
Bu nedenle, iklim krizine yaklaşırken toplumsal cinsiyete duyarlı stratejilerin belirlenmesi gerekiyor.